SENİN ADAM EDEMEDİĞİNİ- ASKERLİK ADAM ETSİN, KADIN ADAM ETSİN, ÇOCUK ADAM ETSİN- O ZAMAN SEN NİYE ÇOCUK SAHİBİSİN…?
- Cihan Saygın
- 1. Juli
- 2 Min. Lesezeit
Geçen günlerde bir muhabbette “Almanya’da askerlik- Türkiye’de askerlik” konusu açıldı.
“Eskiden askerlik yapmayana kız vermezlerdi” diyerek sohbet devam etti.
Evet, öyleydi. Hatta belki hâlâ öyledir.
Türkiye’de olduğu gibi, eskiden Almanya’da da vatani görevi yerine getirmek ve askerliğin
nerede yapıldığı oldukça önemliydi. Özellikle ataerkil toplumlarda, birey olarak kabul görmek
için ‘askerlik yapmış olmak’ bir çeşit “adam olma seremonisinden geçmiş olmak” anlamına
geliyordu.
Askerliği tamamlamış olmak, sadece evlenmek için değil; aynı zamanda kalıcı bir işte çalışabilmek için de önemliydi.
Toplumsal Ritüeller ve Travmalar Ataerkil bir toplumda, bir oğlan çocuğunun “erkek olması” için ilk aşama sünnettir. Bu durum, davul zurna eşliğinde yapılan büyük bir kutlamayla herkese duyurulur.
Büyüyünce askerlik yapması ve sonrasında evlenmesi beklenir.
Bir erkek çocuğunun, erkeklik sembolü olan penisinden bir parçanın kesilmesine şahit olması belki de hayatındaki ilk travmasıdır.
Askerlikte ise, bir genç erkek belki de ilk kez psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalır. Bu da
ikinci büyük travması olur.
Üçüncü aşamada, genç erkekler gerek görücü usulüyle gerekse toplumsal beklentiler doğrultusunda evlendirilir.
Sadece kendi evini geçindirmek değil, hayatında başka birinin ve ondan gelecek neslin
sorumluluğunu taşımak, ‘adam olmak’ ile özdeşleştirilir.
Ancak sevmediği biriyle evlenmek, evliliğe ve çocuk sahibi olmaya hazır olmayan bir erkeğe bu sorumluluğun yüklenmesi, başka bir travmanın kapısını aralar.
Kadına “Adam Etme” Rolü Yüklenmesi
Evlilik, iki bireyin karşılıklı anlaşarak beraber olma kararı ve birbirlerine karşı sorumluluklarını
yasal olarak ilan etmeleriyle oluşur.
Ancak geleneksel olarak, “Askerlik yapmazsa adam olmaz; evlenince adam olur.” gibi söylemler, ataerkil normlara dayanarak kadına ikincil bir rol yükler.
Bu tür yaklaşımlar hem erkekler üzerinde evlilik baskısı kurar hem de kadınlara, erkekleri
geliştirme ve disipline etme görevi verir.
Bu yüzden genellikle erkek çocukların, annelerinin seçtiği veya onayladığı kızlarla evlenmeleri beklenir.
Böyle bir durumda ne erkek erkek rolünde kalabilir ne de kadın kadın olmayı sürdürebilir.
Erkek, sorumluluk bilmeyen bir “çocuk” hâline gelirken; eşi olacak kadın da onun gelişimini
üstlenen bir eğitimciye, hatta daha da kötüsü bir “anne yedeğine” dönüşür.
Oysa beraberlikler, kimliği ve sınırları belirlenmiş, sorumluluk sahibi iki birey arasında
olmalıdır.
Biyolojik cinsiyetlerini, toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde sağlıklı biçimde yaşayabilmelidirler. Kadın, eşine öğretmen değil; eşit ve paylaşımcı bir partner olmalıdır.
Bu nitelikler, beraberlikler için sağlıklı bir çerçeve oluşturur. Aksi takdirde evlilikler sadece
sağlıksız ilerlemekle kalmaz, eşler arasında oluşan çatışmalar çocuklar için de güvenli bir ortam sunmaz.
Kimlik Oluşumu Bir Sosyal İnşadır
Erkeklik kimliği, kendiliğinden oluşan bir süreç değil; bir sosyal inşadır (bu kavram sosyolojide
geçerlidir). Evlilik, bir bireyin gelişimini garanti etmez.
Karakterin ve kimliğin oluşumu, öncelikle anne babanın verdiği destek ve eğitimle şekillenir.
Anne ve baba, bireyler olduklarında çocuklarına rol model olabilirler.
Kendini geliştirmiş bir birey, ancak gelecekte birey olacak bir çocuğu sağlıklı şekilde
yetiştirebilir.
Toplumsal çevre, okul, arkadaşlar ve diğer aile fertleri de bu gelişimde büyük rol oynar.
Erkek çocuklarına erdemler öğretilmelidir. Ahlakın, vicdanın ve karakterin olgunluğa erişmesi; doğru ve iyi davranış biçimleri ile empati, küçük yaştan itibaren kazandırılmalıdır.
Yazımı İki Özlü Sözle Bitirmek İsterim:
“Bir çocuğu büyütmek için bir köy gerekir.” (Afrika atasözü)
“Çocuklar, anne ve babalarının söylediklerini değil; yaptıklarını örnek alırlar.” (Carl Jung)
Sevgi ve saygılarımla,
Cihan Saygın
@cihansayginofficial
www.kilimgazetesi.de Temmuz 2025 baskısı

Comments